30 Kasım 2011 Çarşamba

Sonbahar depresyonu yaşarken, bir baktım kış gelmiş..

Günler o kadar çabuk geçiyor ki. Öyle anlar yaşıyorum ki bazen, bir bakmışım aynı şeyi farklı günlerde yapıyorum ama sanki gün hiç değişmemiş, bir şeyler söylüyorum gerçekleştiriyorum, bu böyle miydi ya gibisinden sorular soruyorum, yok o gün bugün değil, sanki her şey istediği her eylemi gerçekleşmiş ama ben hala en son kaldığım haldeyim, bu ara hayat bana böyle geçiyor...
Zor günler diyeceğim ama uzun zamandır böyleyim. Sonbahar falan olsa diyeceğim ki he tamam kesin bir sonbahar depresyonu bu yok o da değil. Böyle genel bir huzursuzluk. Belki de sınav haftam da kafama bir şeyleri takacak zamanım yoktu, düşünmeye bile fırsatım kalmamıştı, sınavlar bitti, bir nevi bende bittim diyebilirim.

 Öyle bir düşünmeye dalıyorum ki sanki rüya görüyorum...
Her şey geldiği gibi geçiyor bir şekilde biliyorum ve bende bir an önce bunu atlatmak için elimden geleni yapmaya hazırım... Çünkü insanlar her zaman yapmak istedikleri şeylerin yolunu mutlaka bulur. Bende  yapıyorum en azından düşünüp dalmamak, zamanımı iyi değerlendirmek adına kısa süreliğine işe başlama durumum var, akşama da iş görüşmem var, çok heyecanlıyım. Bakalım neler olacak. 
Sürpriiiz ^-^

28 Kasım 2011 Pazartesi

Günlerden pazartesi olmuş baksana.

Bugün her zamankinden daha da aydınlıktı ortalık... Mor perdeden içeriye süzülüp,yüzüme düşen ışık ilk defa bugün beni rahatsız etmemişti. Normalde aralık bırakılıp, içeri sızan ışık yüzüme çarptığında ne çok sinirlenir, güne kötü başlardım ben halbuki. Ama öyle olmadı bugün. Uyandığımda mutluydum, kalkıp biraz su içtim, terliklerimi giyip,ellerimi yatağıma koyup etrafa bakındım. Aklımdan bir çok şey akıp geçti ama kendimi dinlemedim, o düşünceleri ben düşünmemiş gibi davrandım. ''Bugün benim günüm olacak'' dedim kendi kendime. Saate bakmak için telefonuma uzandım, saat 11.00'di. Güne geç kalmış sayılmam diyerek elimi yüzümü yıkamak için lavaboya gittim. Aynaya bakarak seninle ilk görüşeceğimiz zamanda neler söyleyeceğimin provasını yaptım, her ayna karşısına geçtiğimde konuşmalar içimden akıyor gidiyor, soruları, cevapları, konuşmaları da ben yaratıyorum.Hep kurduğum gibi kalıyor aman diyip kendime baktım ''büyüyorum'' diyip yüzüme dokundum, gülümsedim, saçlarımı topladım sevdiğim gibi, yüzüme soğuk suyu çarptıkça kendime geldim, gidilecek kahvaltıya hazırdım. Uzun süren muhabbetlerle kahvaltı yaptığımda bakıyorum ki ben aslında hiçbir şey yemiyorum, sebebi belli, çene yapmaktan, orayla burayla uğraşmaktan, gülmekten... Ama o kahvaltıların tadı yine de bambaşka oluyor. Bazen Eskişehir'den uzaklaşmayı çok istiyorum ama burada o kadar çok özlemini duyacağım şey var ki... Dostlarla yaptığım kahvaltıları nasıl özlemem hele...
Kahvaltıdan sonra muhabbet biter mi bitmez, dönülür bir güzel kahvaltıdan bu sefer de çay demlenir, koyu bir muahbbete kalındığı yerden devam edilir. Dostlarım iyiki yanımdalar, onları öyle çok özleyeceğim ki, okul bitince, şimdiden sımsıkı sarılıyorum onlara...

Bugün kendime bir güzellik yapmak için oturdum bide güzel bir Ashton Kutcher filmi olan ''Çapkın''ını izledim, beğendim. Beni en çok etkileyen sahne kesinlikle sona doğru yaklaşırken gerçekleşen sahnelerden biriydi ve fonda çalan şarkıyla beraber ağladığımı söylemesem olurdu hani değil mi?
Filmi bitti beni yine düşünceler sardı, ağlamaya devam etmemek, düşünmemek adına elimden geleni yapmak için Pucca kitabımı okumaya devam edeyim dedim, onu da okurken 169-177 arası koptum, hüsran üstüne hüsran. 
Ben iyisi bir hava almaya çıkayım dedim, nefes almak adına dışarı çıktım, acıktığımı fark edince dışarıda karnımı doyurdum. 
Yanımda arkadaşım vardı ona içimden gelenleri anlatmaya devam ederken,bir yandan da kendi kendime başka şeyler düşünmeye başladım. Belki bana anlatmaya çalıştığı şeyleri bile tam olarak dinleyemedim. Üzgünüm Sevgili arkadaşım, umarım bunları okurken affedersin beni.
Bugün günlerden Pazartesiydi, ve bende güzel geçmesi için elimden geleni yaptım. 
Bugün benim günümün şarkısı. 
Hafta başına güzel başladığımı düşünürsem, böyle gideceğini düşünebilirim değil mi? 

27 Kasım 2011 Pazar

Bugün günlerden pazar.

Pazar günlerini bazen çok severim, bazense hiç sevmem. 
Pazar günü aklımda hep nedense olumsuz şeyleri çağrıştırıyor. Evdesindir, haftanın son günüdür, ertesi gün pazartesidir en kötüsü de, okuyanlar için okul vardır, çalışanlar içinde iş işkencesi. İnsan bunları düşündükçe daha da bunalıyor, sıkılıyor. Pazar gününü iyi geçireceği de varsa, telaşa kapılıp kötü geçiriyor. 
Ama ben elimden geldiğince iyi geçirme taraftarıyım ne olursa olsun, bugün sevdiğim bir pazar günü. Güne güzel başladım, günün vazgeçilmez öğünü olan kahvaltımı güzelce yaptım, Pucca Günlük-Ve geriye kalan her şey 'i okudum, bir yandan da bir playlist yaptım kendime, müzik de dinliyorum. Birazdan arkadaşlarımla sipariş verip, akşam yemeğimizi yerken, hoş muhabbetin içinde kaybolacağız. 
Belki yine dertleşiriz, küçük hüzünler yaşarız, belki de hiç yansıtmaz mutlu olduğumuzu göstermeye çalışırız.
Ya da içimizde dünyayı bir tek kendimize saklarız belli mi olur?
Nasıl olursa olsun ama en çok istediğim hepimizin mutlu bir geçirmesi.


İyi pazarlar!

Gidilen tiyatro üzerine.

Gideceğim tiyatronun gündüzden müjdesini vermiştim. Gideceğim tiyatronun ismi; Otobüs.
Sizinde ilk duyduğunuzda aklına gelen ilk şey ne kadar merak uyandırdığı değil mi?
Bize de öyle olmuştu.
Ben ve bir arkadaşım bir sınav çıkışında alışveriş yaparken birden afişi gördük. İncelemeye başladık. Çok merak ettik ve bir anda hiç düşünmeden gitmeye karar verdik. Biletimizi önceden almıştık. Heyecanla bugünü beklemeye başladık, hem bu gideceğimiz tiyatro sınavlarımızın bitişinde bize büyük bir hediye olacaktı hem de nasıl güzel bir hediye oldu bir bilseniz...
Oyun Sevilay Saral tarafından kaleme alınmış ve Tiyatro Boğaziçi oyuncuları tarafından sahneleniyor. Tek perdelik bir oyun.
Bu da nette bulabildiğim afişleri ama bizim gördüğümüz afişler bu değildi, sanırım afiş düzenlemesi tekrardan yapılmış emin olabilirsiniz, yeni afiş de bir bu kadar güzel...

Tiyatro'ya gitmeden önce alla alla niye bir tek bayanların katılımı isteniyor acaba diye uzun düşüncelere dalmıştım. Kesinlikle haklılarmış,eğer bu oyunda karma bir düzen oluşturulmuş olsaydı, seyirci ile oyuncular arasında bambaşka reaksiyonlar olacaktı,hemde biz bayan bayana çok rahattık. Bunu söylemek bu kadar kolay geliyor bana şu anda. Çünkü bayanların aslında düşünüldüldüğü kadar karmaşık olmadıklarını her şeyde daha net olduklarını düşünüyorum. İşin erkek kısmına hiç girmeyeyim isterseniz.
Olayın bu boyutu varken bir yandan da aslında oyunun sadece bayanlar için olmasının feminence olduğunu düşünmüyorum...
Oyunda renkler var, her rengin kendine özgü bir karakteri var ama en güzeli de ne biliyor musunuz? Yine de sorunlara çözüm bulamasalar, çözüm onların ellerinde olmasa bile, yine de bir şekilde meydana gelen dayanışmaya, aslında beyaz ile siyah arasındaki her rengin dayanışma içinde olduğu ve bunların aslında içlerinde ayrılmaz bir bütün olduğu...
Oyun öyle samimiydi ki, sanki biraz sonra o tiyatro kapısından çıksak renklerin oluşturduğu karakterlerle konuşacağız ya da o renk karakterleri zaten bizim arkadaşımız. Öyle gerçekçiydi. Oyunun temposu hiç düşmedi, bazen güzel müzikler dinledim, bazen defterime not ettiğim cümleler oldu, bazen gözlerim doldu...
Sonlar hep güzel olur zaten. Siyah ve Beyaz'ın buluşması!
Alkışlar koptu, bence sonuna kadar hak ettiler.
Oyunla ilgili ayrıntı vermeyeyim gidecek olanlara sürpriz olsun.

Oyuncular bu kadar mı mütevazı olurlar, hemen selamlarını verip gitmediler biliyor musunuz? Zaman sıkıntıları olmasına rağmen bizlere bir yarım saatlerini ayırdılar. Sorular soruldu, yorumlar yapıldı. Yaptıkları şeylerden, ne bahsetmeye çalıştıklarından bahsettiler, bütün içtenlikle sorulara cevap verdiler...
Bunları yazarken bile gülümsüyorum, o kadar mutluyum ki hala. Bir cumartesi günümüzü renklendirdiler, Eskişehir'e misafir oldular, umarım iyi ağırlayabilmişizdir onları....

Ellerine, emeklerine sağlık!

Bu eski bir siir.

Gidecek -bir deniz- var mı? 
Akla tatil gelmesin ama hemen.
Böyle denize girilmese de olur. 
Ama kesinlikle
Kitap okuyan insanlar olsun.
Dedim ya; 
Ama her zamanki tatillere benzemeyenden olsun. 
Tek istediği biraz daha huzur 
Bu şiirin. 

26 Kasım 2011 Cumartesi

Buralarda cumartesi sabahı bir farklı oluyor.

Cumartesi günlerini genelde severim. Cuma günü zaten harika bir gündür. Haftanın bitişi,bir ertesi günün cumartesi olması beni en çok sevindiren şeydir. Çoğu cumartesi aslında fazla sosyal olduğumu söyleyemem. Belki arada sırada farklı şeyler yapabilirim. Aslında farklı şeyleri yaşamak ne bileyim farklı sosyal aktivitelerde bulunmak benim için çok önemli bir konu da değil. Bence önemeli olan şey; insanın kendini nasıl huzurlu hissediyorsa o şekilde gününü geçirmesi. Bahsetmiştim uzun zamandır bir sosyal faaliyette bulunmuyorum diye, artık bir ihtiyaç oldu sanırım bende. Bayram sonrasında hiç dışarı çıkmadığımı söylesem şaşırırsınız bence. E nedenlerim vardı ama. Mesela sınav haftam. Kendimi bayağı bir içeri bağladım. Böyle her gün dışarı çıkayım, gezeyim orda burada  yı pek tercih eden insanlardan değilim. Ben dostlarımın, en yakınlarımın yanımda olduğu ve mekan-zaman fark etmez yanyana olduğumuz zamanları daha çok seviyorum. Bugün de bunu yaşayacak olmanın mutluluğunu yaşıyorum.
Bahsetmek istediğim birkaç şey daha var; Bugün cumartesi sabahı olduğu için (sabah dediğim öğlen çaktırmayın) o kadar güzel bir kahvaltı yaptık ki... Sonrasında biriken çamaşırları çamaşır makinasına atmak için büyük bir çaba sarfettim inanın. Şu dünyadaki en zor işlerden birisi bence çamaşır makinasının dilini çözebilmek!
Bunları halletmenin verdiği mutlulukla koşa koşa odama geldim ve bu postu yazıyorum...
Akşam 8'de tiyatro izlemeye gideceğim ve sonrasında da büyük ihtimal bir yere oturulup hoş bir muhabbet edilir dostlarla!
Heyecanlanıyorum!
Gittiğim tiyatronun ayrıntıları sonra ^-^

İyi dinlemeler!

25 Kasım 2011 Cuma

Bazen öyle takıyorum ki.

Bir şeyler yazmak benim için ne kadar önemliyse, gözümde aynı değere sahip olan bir şey daha var. O da müzik dinlemek, olmazsa olmazım diyebilirim hatta...
Çoğu zaman hayatın sıkıntılarından uzaklaşmak, sadece kendi sesimi dinlemek için yaparım bunu. Kendi başıma müzik dinlemek bana en iyi gelen şeylerden bir tanesi kesinlikle bunu biliyorum. Ben bunu evet yapıyorum ama bazen müzik zevkim öylesine değişiyor ki, hep o zamanlarda ben bir başkası oluyorum... Zaten bu kadar değişken bir insan olmasaydım çok sıkıcı olurdum inan diyerek başa bir konuya atlıyorum. 
Hani dedim ya müzik vazgeçilmezim, bazen öyle şarkılar buluyorum dinlemeye başlıyorum ki, onlardan vazgeçemiyorum asla. Bir başlıyorum dinlemeye, bir oluyor, iki oluyor, ohoo ben bir bakmışım bu sayı uzamış gitmiş. Sayı uzamış gitmiş derken de böyle az maz değil yani. Buna örnek verecek olursam, Eylül ayında okul için ders kaydımı yapacağım günün sabahında bir şarkı dinlemiştim nasıl bir şarkıdır. Ben bunu bir başladım dinlemeye bir insan bir şarkıyı aylar boyunca dinler mi, mümkün müdür sorusuna ben ahanda bu şarkıyı dinledim al sana diye cevap verebilirim. Şu anda link bulmaya çalıştığım için tekrardan dinlemeye başlayacak olmamdan korkmadım değil açıkcası. Özlemişim bu arada o kadar dinleyince tabi, insan uzaklaşıyor, duymak istemiyor uzun bir süre doğal olarak...
Şikayetim benim bu durumu bu kadar çok yaşıyor olmam. Sanki dünyada dinlenecek şarkı kalmadı,ben manyaklar gibi yat-kalk bir şarkıyı dinliyorum. Tuhafım valla.
Bu arada Adele'ye inanılmaz takmış bulunmaktayım. Amy Winehouse benim gözümde asla tahtından inmeyecek,asla bunu herkes böyle bilsin. Vokal gücü farklı olan kadınlara bayılıyorum, benim zayıf noktam bu...
Adele tam da bu tarife uyan bir kadın gerçekten. Takılmayacak gibi değil, eğer bir kere dinlemeye başladıysanız bu sesin ne kadar güçlü olduğunu fark edeceksiniz ve bir daha bırakamayacaksınız. Bir insan nasıl bu kadar içten okuyabilir, nasıl bu kadar hissettirebilir karşısındakine...
Ölmeden önce yapmak istediğim şeylerin arasına bir şey katıldı: Adele'yi canlı bir konserinde izleyebilmek!
Evet bunu istiyorum.

Dipnot: Bazen takıntılar iyi değildir F. Unutma bunu.

 Bunu dinledim yazarken.

Ağlamamak çok zor. 

24 Kasım 2011 Perşembe

Merhaba.

Merhaba Blogspot,
İyi geldim, hoş geldim teşekkür ederim. Aslında bayağı oldu senin açılışını kendi kendime yaptım ben ama ben yazamadım bir türlü. Yine hayatımda birçok noktada olduğu gibi kendimi toplayıp bir başına geçemedim. Zaman bulamadım desem yalan söylemiş olurum kesinlikle. Aslında buldum bile biliyor musun ama bir şeyler yazabilmek benim için bu kadar kolay değil. Herkesin olduğu gibi benim de kendime göre yazacağım paylaşacağım şeyler oluyor tabiki. Ama bazen öyle anlar oluyor ki, yazmak bile istemiyorsun, içinden gelmiyor sanki olanları birleştirmek... Aslında yazı yazmayı çok severim hem de o kadar çok ki. Bir insanın kendini en iyi ifade etme yollarından biri, yazmak. Benim hayatımda gerçekten çok önemli. Sinirlendiğimde yazarım uzun uzun sonra rahatlamak için teker teker yırtarım kimsenin okuyamayacağı şekilde küçülterek. O kadar iyi geliyor ki bu bana anlatamam... Ya da mutlu olduğumda yazarım, onları bilgisayarımın kimsenin bulamayacağı gizli bir yere kaydederim. Kimse okumasın, onlar bana ait derim. Şimdi neden bunu yapıyorum peki? 
Cevap gayet basit.
İçimi dökmek istiyorum bu sefer, çünkü yazarak huzur bulan bünyelerdenim...


Hoşbuldum Blogspot, hoşbuldum...